SEYAHAT DOSYASI: PARİS (Paris'e Gitmeden Bilmeniz Gereken Her Şey)
15:00
„Paris’in üzerimde bıraktığı etki ne kadar da
büyük! O ki, dünyadaki en sıradışı yer!“ –Charles Dickens
Fransa’nın başkenti Paris, adım attığınız anda
hatta henüz adım atmamış fakat fotoğraflardan her karışını ezberlemişken bile
size „Kültür de sanat da benim!“ diye bağıran ve bunun hakkını fazlasıyla veren
bir şehir. Ben de şimdiden gideceğiniz için ne kadar heyecanlı olduğunuzu veya
gitmeyi isterken bile kalbinizin bu şehir için çarptığını görür gibiyim.
Birlikte Paris’e gitmeden önce isterseniz şehrin genel özelliklerine bakalım.
Paris, Seine Nehri üzerine, Paris Havzasının
ortasına kurulmuştur diyor Wikipedia. Aynı zamanda eklemeden geçemiyor,
Paris, tüm dünyada anıtları, sanatsal ve
kültürel özellikleri ile bilinir bu nedenle ekonomik ve politik birçok değere
sahiptir ve en önemlisi, moda ve lüksün başkenti sayılır! Tüm bu nedenlerden
dolayı Paris, Işık Şehir (Ville Lumière) diye de anılmaktadır.
ŞEHRE ULAŞIM
Paris’e uçakla, ortalama 3 saat 25 dakika gibi
bir sürede ulaşıyorsunuz. Şehrin en büyük havalimanı Charles de Gaulle’e indikten
sonra şehre çok farklı ve rahat şekillerde ulaşım sağlayabilirsiniz. Biz online
satılan fırsatlardan gittiğimiz için otele arabayla gitmiştik fakat benim size
tavsiyem eğer böyle bir imkanınız yoksa daha bavullarınızı aldığınız anda havalimanının
içinde bulunan, metro biletleri satan bayiye koşmanız! Yaklaşık 50€ gibi bir
fiyata sınırsız ticket alıp metro ve otobüslerde kullanabiliyorsunuz. Eğer ben
tek tek alacağım derseniz de her metro istasyonunda ticket alabileceğiniz bir
yer mevcut.
(Pariste.net adresinin değerli yazarı Ahmet Ore'nin tavsiyesi: Navigo Kartlar. Haftalık Navigo'nun tanımlarına uyan biri 1 hafta boyunca 22,15€+5€ kart parası ile 1-5 zone arasında kalan yerler, havaalanı ulaşımı, Disneyland, Versailles Şatosu gibi uzak bölgeler de dahil olmak üzere gezilebiliyor. Sınırsız pass'lerden çok daha uygun bir fiyata gelecektir, imkanınız varsa bakmanızı tavsiye ederim. Ahmet Bey'e de çok teşekkür ediyorum)
(Pariste.net adresinin değerli yazarı Ahmet Ore'nin tavsiyesi: Navigo Kartlar. Haftalık Navigo'nun tanımlarına uyan biri 1 hafta boyunca 22,15€+5€ kart parası ile 1-5 zone arasında kalan yerler, havaalanı ulaşımı, Disneyland, Versailles Şatosu gibi uzak bölgeler de dahil olmak üzere gezilebiliyor. Sınırsız pass'lerden çok daha uygun bir fiyata gelecektir, imkanınız varsa bakmanızı tavsiye ederim. Ahmet Bey'e de çok teşekkür ediyorum)
Bana sorarsanız eğer tatiliniz 5 gün veya daha
fazlaysa kesinlikle sınırsız, 5 günden daha azsa tek tek şeklinde almanız.
Çünkü bir gün içinde kaç kez metro kullanacağınıza siz de
şaşıracaksınız.
Paris’e hoşgeldiniz!
(Küçük bir tavsiye: Havalimanının ücretsiz wifi
servisini bavul beklerken kullanıp aile, dost ve arkadaşlarla iletişim
kurabilir veya hemen sosyal medya hesaplarınıza küçük bir not bırakabilirsiniz!
„Paris’teyim!“)
PARİS HALKI VE ŞEHİR
Ben gittiğimde tam Noel dönemiydi, noel
pazarları kurulmuş, Eiffel Kulesinde insanlar buz pateni yapmaya başlamış, bazı
dönemler belirip bazı dönemler kaybolan dönmedolap (La Grande Roue) şehirdeki
yerini almıştı. Bana kalırsa gerçekten bu tarz şehirlere böyle önemli dönemlerde
gitmek o şehrin insanlarının geleneklerini çok daha yakından tanıma şansı
veriyor sizlere. O yüzden tarihleri seçerken böyle deneyimler kazanmayı da göz
önünde bulundurmak şart!
Şehir sizi isteseniz de istemeseniz de
büyüsünün altına alıyor ve kendinizi bir anda daha kültürlü, daha entelektüel
ve sanata aç hissediyorsunuz. Şehir sizi resmen buna zorluyor,
„Git ve biraz müze gez! Anıtların hepsiyle bir
fotoğrafın olsun ve hepsinin hikayesini bir bir oku‘ diye bir ses duyarsanız
muhtemelen Paris’tir. Kulak verin!
Paris halkına gelecek olursak, İngilizce
bildiği halde konuşmamayı seçenler de, gideceğiniz yere kadar size eşlik etmeyi
teklif edenler de oluyor bu şehirde. Yine de benim gözlemlerim çoğunun sıcak,
sevecen ve yardımsever olduğu yönünde.
Sizi uyarabileceğim bir diğer nokta ise şehirde,
aslında metropolitan birçok şehirde olduğu gibi, dolandırıcılara rastlamak
mümkün. Sanırım en çok rastlanılanı…ve maalesef bizim de başımıza gelen Pont
des Arts’a doğru ilerleyen yol üstünde yapılan sokak oyunları. Ne olursa olsun
unutmayın, çok kolay gözüküyor olabilir ama siz o topu asla bulamayacaksınız ve
karşınızdaki adam paranızın suyunu kurutup mutlu mesut evine gidecek! J
PARİSTE ULAŞIM
Paris, küçük bir şehir bununla birlikte şehrin altında
yatan devasa metro sistemi ve RER (Tren) ile ulaşım çok ama çok kolay. Neredeyse
adım attığınız her yerde metroya inen bir merdiven olduğunu da söylemeden
geçmeyeyim.
Şimdi size seyahatiniz boyunca asla
telefonlarınızdan eksik etmemeniz gereken (Grupça gidiliyorsa, mümkünse grup
üyelerinin hepsinde olsun ne olacağı belli olmaz) ve hayatınızı en az orada
yaşıyormuşçasına kolaylaştıracak bir uygulama söyleyeceğim.
„Next Stop Paris: RATP“
Kısaca uygulamadan bahsetmem gerekirse, içinde „Paris’te
Gece Seyahat“ „Haritalar“ „Biletler“ „Demir ve Hava yolları“ şeklinde birçok
kolaylık mevcut. Ama en çok kullanacağımız şey „Go to..“ yazan bölüm.
Örneğin Saint-Germain’desiniz ve Eiffel
Kulesine gitmek istiyorsunuz. Olduğunuz yeri ve gitmek istediğiniz yeri
uygulamaya girdikten sonra size bir saat hesabı yapıp her ayrıntısıyla hangi
metro durağına gitmeniz gerektiğini, nerede ineceğiniz, nasıl ve nereye
yürüyeceğinizi tek tek çok da basit bir şekilde anlatıyor.
Uygulamanın bence en iyi yanlarından biri de
offline olarak da çalışıyor olması ama şehirde wifi sıkıntısı çekeceğinizi
düşünmüyorum çünkü neredeyse bulunduğunuz her yerde wifi olan bir bölge gözünüze
çarpıyor. Her fotoğrafını saniyesinde Instagram’a yükleyip deli gibi Snap atmak
isteyenler derin bir oh çekebilir, rahatsınız!
KONAKLAMA
Bu konuda ben çok fazla araştırma yapmadığım
için büyük tavsiyelerde bulunamayacağım dediğim gibi bir fırsatlardan bir paket
seçip gitmiştik. Ona rağmen otelimiz metronun dibinde hiç de fena olmayan bir
oteldi tabi bu beklentilerinize göre de değişiklik gösterebilecek bir şey.
Otel fiyatlarından kısaca bahsetmem gerekirse,
Paris gibi Dünyanın en çok turist alan şehirlerinden birinde konaklama
fiyatları da haliyle epey tuzlu. Bu yüzden benim bu konudaki tavsiyem otel
konusunda o kadar da lüks arayışına girmemeniz. Oraya gezmeye, görmeye,
keşfetmeye gidiyorsunuz. Belki de gece 12’de gelip sadece 6 saat kalacağınız
bir yeri çok da önemsememek lazım bence. Yinede siz ben yattığım yerden Eiffel
Kulesini görmek istiyorum diyorsanız öyle seçeneklerde fazlasıyla mevcut.
Kaldığımız otel: Timhotel – Porte de Clichy (Önemli
Not: Tekrar ediyorum biz uçak bileti + otel şeklinde fırsatlardan aldığımız
için gayet uyguna geldi fakat normal fiyatlarını pahalı bulanlar da olmuş
anladığım kadarıyla)
PARİS’İ KEŞFETMEYE HAZIR MISINIZ?
Ve geldik belki de herkesin en çok merak ettiği
kısma. Tamam ben şehre geldim, otele de yerleştim, küçük bir tur atıp ilk
gözlemlerimi de yaptım ama, şimdi ne yapacağım?
Endişelenecek hiçbir şey yok çünkü sadece 4
günde bile tabir-i caizse „Gerçekten Paris’i görmüş“ olacaksınız.
Tour Eiffel |
O zaman Paris’in dev sembolü, biz ne kadar
seviyorsak yerlilerin bir o kadar sevmediği ve şehrin ortasında koca bir metal
yığını olarak gördüğü Eiffel Kulesi’nden (Tour Eiffel) başlayalım mı?
Bu kısımda bence verilebilecek en büyük
tavsiye, ERKEN gidin. Sabah 7’de uyanın, kahvaltınızı yapın ve en geç 8.30-9.00
gibi sıraya girmiş olun. Öğlen vakti gitmeye kalkarsanız saatler ilerler fakat
sıra ilerlemez.
Bu şekilde yaptığınız takdirde maksimum 20
dakika bekledikten sonra kendinizi o „Koca Metal Yığını“nın içindeki kırmızı
asansörde bir grup insanla metrelerce yukarı doğru çıkıyor bulabilirsiniz.
Eiffel aşama aşama çıkılan bir yapı. İlk katta
Eiffel’in tarihini anlatan bir sergi ve lokantalar bulunuyor. İkinci kat için
de sergi hariç hemen hemen aynı şey geçerli. Eğer siz 300 metreyi de çıkacağım
diyorsanız ikinci katta bir aktarma yaparak diğer asansöre biniyor ve yolunuza
devam ediyorsunuz. Ve o sonunda 276. Metreye geldiğinizde asansör duruyor ve
siz karşınızda tarifi mümkün olmayan bir şehir manzarasıyla başbaşa
kalıyorsunuz. Bence bu şehre gelip kesinlikle görülmeden dönülmemesi gereken
manzaralardan biri.
Aynı zamanda eğer kış ayındaysanız veya sadece
buz patenine ilginiz varsa „Eiffel Kulesi’nde buz pateni de yaptım! Şakır şıkır
kaydım“ diyebileceğiniz bir imkanınız var. Bence bu da pembe k
ulenin önünde
fotoğraf çektirmek için bile çok keyifli geçebilecek aktivitelerden.
Eiffel'in üst kısmından bir görüntü |
Yine üst katlara doğru hediyelik eşya
dükkanları da bulunuyor ama fiyatlar tahmin edersiniz ki oldukça ve gereksiz pahalı, biz eşe dosta hediye almak
için farklı bir yere gideceğiz, bekleyin!
Evet, Eiffel’den çıktınız, şimdi sıra önünde
fotoğraf çektirmekte, bunu yaparken de sokakta satılan enfes kreplerden veya el
yapımı makaronlardan tatma vakti! Ben Noel Pazarlarına denk gelen bir dönemde
gittiğim için envai çeşit yemek, sıcak şaraplar, tatlılar, eğlenceler mevcuttu
o yüzden özellikle Noel dönemini çok tavsiye ediyorum. (Tabi eğer soğuk ve karla
bir derdiniz yoksa…)
Görülmesi gereken ikinci yerlerden biri de
bence Louvre Müzesi. İçinde hepimizin aşinası olduğu o ünlü Mona Lisa ve birçok
başyapıt bulunuyor. Gerçekten sanat tutkunuysanız sadece bu müzeye bir gününüzü
ayırmanızı ve yine buraya gelmek için de çok ama çok erken kalkmanızı tavsiye
ediyorum. Zira önündeki sıra gerçekten Taksim’in toplam nüfusu kadar oluyor ve aşması
saatler ama saatler sürüyor. Bu arada müze Salı günleri kapalı, Pazartesi,
Perşembe, Cumartesi ve Pazar günleri 9:00-18.00 arası, Çarşamba ve Cuma 9:00-21:45
arası hizmet veriyor.)
Louvre Müzesi |
Yine de önünde durup tepesinden yakalamak için
bir sıra beklemenize gerek yok ve sizi düşünüp sırf fotoğraflar için yapılan
basamaklar mevcut. Siz de bir fotoğrafınız olmadan şehirden ayrılmayın!
Paris’in ikinci ünlü müzesi ise Orsay Müzesi
yani Musée D’Orsay. Eski tren garı yerine kurulan bu müze yine eğer gerçek bir
sanat tutkunuysanız sizi heyecanlandıracak isimlerden olan Monet, Degas,
Cezanne, Renoir gibi sanatçıları bünyesinde bulunduruyor. Bence yine görülmeye
değer çünkü bu tarz yerler alakası olmayan insanları bile büyüsüyle
cezbedebiliyor. Kimbilir belki de kendinizle alakalı hiç bilmediğiniz bir
yönünüzü keşfedeceksiniz? Vizyonunuz genişleyecek…ilhamınız artacak. Kendinizi
tutmayın!
Müzeleri bitirdikten sonra (Ki eğer gitmek
istiyorsanız Paris’te tüm seyahatinize yetecek kadar müze bulunmakta!) biraz daha
yapılara yönelebiliriz.
Diğer bir istasyon olarak Saint-Germain harika
bir seçim olur. Yolumuzu Pont des Arts yani Aşıklar Köprüsüyle kesiştirip
birbirine sonsuzluk sözü veren çiftleri izleyebilir, hatta onlardan biri olup
aşkımıza kilidi vurabiliriz. Kilitli Köprü diye de bilinen bu köprüye senelerdir
aşıklar geliyor, kilitlerini binlerce aşkın üstüne vuruyor ve kilidini de öpüp
denize atıyorlar. Hatta bir ara köprünün kilitlerin ağırlığını kaldıramadığı ve
restorasyona girmesi gerektiği haberleri de çıkmıştı...
İlerlerken bizi görkemli bir yapı karşılayacak.
Notre Dame Katedralini ve hikayesini bilmeyenimiz yoktur diye tahmin ediyorum?
E, birlikte büyüdüğümüz bu hikayenin orjinal yerini görmeden dönecek değiliz
herhalde!
Notre Dame Katedrali Meryem Ana’ya ithafen
yapılmış olup aynı zamanda ilk gotik katedrallerden biri böyle karanlık bir
yanının olması işi daha da ilginçleştiriyor. (Katedral yılın her günü
8:00-18:45 arası ziyaretçileri kabul ediyor, Cumartesi ve Pazar günleri ise
kapanış 19:15’e kadar çekiliyor)
Evet, şimdi biraz durulma zamanı. Saint-Germain’desiniz
ve sokak boyunca ilerliyorsunuz, kendinizi belki de uzun zamandır istediğiniz
bir markanın mağazasına girmekten alıkoymayın çünkü burası Parislilerin de en
çok takıldığı yerlerden biri.
Cafe de Flore |
Keyfini çıkara çıkara dolaştıktan sonra Cafe de
Flore’nin önünde bir fotoğraf çektirin. Belki de check-in atarsınız? Fark
ettiyseniz girin demiyorum çünkü belki de yoğunluktan belki garsonların
kendisinden hizmet gerçekten kötü. Tam 15 dakika oturup menü bile alamadan
sinirlenip kalkıyorsunuz.
Ama bu demek değil ki o çok istediğiniz meşhur
Croque-Madame’dan yemeden döneceksiniz…hemen yan sokaklarındaki kafelere dalın.
En az Cafe de Flore kadar güzeller emin olun.
Bu arada o çok ünlü La Durée kadar şahı
yürümese de Café Pouchkine’de benim için bir makaron yiyin, bayılacaksınız.
Son olarak bence yine görmeden ayrılmamanız
gereken bir yer Montmartre. Burada Hard Rock Cafe Paris de dahil olmak üzere
birçok küçük-büyük mekan mevcut. İlk önce buralarda bir yerde güzel bir
midye-patates(Evet, en az soğan çorbası kadar meşhur ve övülüyor) yedikten,
enerjinizi topladıktan sonra Sacre Coeur Bazilikası‘na doğru o bitmek bilmeyen
yokuşu çıkmaya başlayabilirsiniz. Tabi merdivenlerin yanında dilerseniz füniküler de mevcut. Bu klisenin de gerçekten çok ciddi mimari yapılardan biri
olduğuna inanıyorum ve görmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Aynı zamanda buraya
gelmemizin bir diğer nedeni hediyelik eşyalar için komple bir sokağa sahip
olması. Hem de gayet ulaşılabilir, isteyen herkese bir şey alıp çıkılabilir
fiyatlara. Üstelik pazarlık da serbest! J
İster 3 yaşında olun ister 30. Disneyland’in o
sihirli dünyasının sizi de cezbettiğini biliyorum!
SON NOTLAR
Aynı zamanda kendinize bir rehber kitap edinebilirsiniz. Benim kullandığım ALFA yayınlarının Cepte Gezi Rehberi PARİS kitabıydı. İçinde aklınıza gelecek gelmeyecek her şeyi bulup tam bir parisian olabilirsiniz!
İlk önce söylemek istediğim şey ben burada sadece Paris’in sembolü olmuş yerlerden bahsettim ama bu sizi sınırlamasın. Kendinizi yabancı bir şehirde kaybetmek kadar güzel bir duygu inanın ki yok.
3- Eğer The Doors hayranıysanız, Jim Morrison'a bir ziyarette bulunabilirsiniz. Kendisi Pere Lachaise mezarlığında. Aynı zamanda Ahmet Kaya, La Fontaine, Moliere, Edith Piaf, Oscar Wilde, Balzac, Chopin gibi isimler de bu mezarlıkta bulunuyor. Çok gotik bir havası var ama ben orada bulunmaktan da çok keyif almıştım. Denenebilir!
4- „Paris is always a good idea“ demiş Audrey Hepburn.
Pariste kulağınızda olması gereken ufak bir playlist:
Edith Piaf - La Vie En Rose
Edith Piaf - Non, Je ne regrette rien
Blonde - Le Petite Mort
Joe Dasdin - Champs Elysees
François & The New Frenchies - La Seine
Son olarak Saint-Germain gece hayatınında çok
aktif olduğu yerlerden biri. Küçük barlardan orta-büyük clublara kadar
istediğiniz her türlü eğlenceye sahip olabiliyorsunuz. Eğlenmeden önce ara
sokaklardaki küçük pizzacıları da denemeden geçmeyin. Şarap-pizza ikilisinin
hakkını veren nadir yerlerden.
Alışveriş kısmına doğru ilerlediğimize göre
artık o çok ünlü, hepimizin adını en az bir kere duyduğumuz „Champs-Elysees
nam-ı değer Şanzelize Caddesine gitmenin
vakti gelmiştir. Bu caddede, bir moda tutkunuysanız gözünüz kapalı
sayabileceğiniz her marka mevcut. Zaten Paris’in caddelerinde kaybolmaya
kalkarsanız bulacağınız, bu kült markaların ilk mağazaları da dahil çok şey
var. Uzun bir yürüyüş olacak çünkü bu caddenin bir ucu Concorde Meydanı diğer
ucu Arc de Triomphe yani Zafer Takı.
Alışveriş için ikinci durağımız da yine duymuş
olabileceğiniz Galeries Lafayette bu, belki de görebileceğiniz en ihtişamlı AVM’lerden
biri. İçindeki markalar da yine en az mekan kadar ihtişamlı olduğundan pek bir
şey alıp çıkamıyorsunuz aslında. Yine de bizdeki Boyner gibi her markayı
bünyesinde toplayan nitekim daha uygun fiyatlara satış yapan bir mağazada
mevcut. (AVM’ye Chausse d’Antin metro durağından kolayca ulaşabilirsiniz)
Champs-Elysees Caddesi |
Sacre-Coeur Bazilikası |
Son olarak Paris’in en ünlü, en güzel
mekanlarını gördükten sonra bir diğer simgesine yönelelim. DISNEYLAND.
Bunun için ayrıca bir yazı yazarak çok detaylı
anlatabilirim ama RER yardımıyla hemen önünde inerek rahatça ulaşabileceğiniz, Dünyanın belki de en eğlenceli yerinde, çok daha başka bir evrendeymiş gibi
hissederek vakit geçirebileceğiniz bir yer Disneyland. Sabah gidin, akşam
hologram gösterisini izlemeden de sakın dönmeyin! Sıralar gözünüzü sakın
korkutmasın çünkü gerçekten bunları deneyene kadar siz hiç hız treni görmemiş,
hiç eğlence merkezine gitmemiş olacaksınız. J
(Mutlaka denemeniz gereken rollercoaster: Space
Mountain. Ayrıca Disneyland giriş fiyatı da 90€)
Disneyland |
Disneyland |
SON NOTLAR
Öncelikle buraya kadar okuduysanız size çok ama
çok teşekkür ediyorum. Umarım Paris geziniz en az benimki kadar keyifli geçer
ve hatta benim de görmediğim yerler keşfetme fırsat yakalarsınız.
Aynı zamanda kendinize bir rehber kitap edinebilirsiniz. Benim kullandığım ALFA yayınlarının Cepte Gezi Rehberi PARİS kitabıydı. İçinde aklınıza gelecek gelmeyecek her şeyi bulup tam bir parisian olabilirsiniz!
İlk önce söylemek istediğim şey ben burada sadece Paris’in sembolü olmuş yerlerden bahsettim ama bu sizi sınırlamasın. Kendinizi yabancı bir şehirde kaybetmek kadar güzel bir duygu inanın ki yok.
2- Eğer yazın gidecekseniz Seine Nehrinde bir
bot turu yapmanızı kesinlikle tavsiye ediyorum. Ben kışın gittiğim için
yapamadım ama keyfi keyif olur diye düşünüyorum. Nehir gezi botları Pont de
Neuf’den kalkıyor bu arada.
Jim Morrison |
4- „Paris is always a good idea“ demiş Audrey Hepburn.
Paris her zaman iyi bir fikirdir.
Sevgiyle kalın, çok eğlenin!
Pariste kulağınızda olması gereken ufak bir playlist:
Edith Piaf - La Vie En Rose
Edith Piaf - Non, Je ne regrette rien
Blonde - Le Petite Mort
Joe Dasdin - Champs Elysees
François & The New Frenchies - La Seine
5 yorum
Çok güzel bir yazı olmuş kutluyorum !
YanıtlaSilBaşarılı bir yazı tebrikler arkadaşım başarılarının devamını beklerim
YanıtlaSilMerhaba, gayet hoş bir yazı olmuş, tebrikler.
YanıtlaSilİki küçük düzeltme -belki de ekleme- yapmak istiyorum.
Ulaşım için 50€ demişsiniz ama belki de pass'lerden söz ediyorsunuz. Ben ulaşım için haftalık Navigo kartlardan öneriyorum. Tabii bu geliş gidiş tarihine (ve gününe) göre değişir, zira Paris'te ulaşım konusu çok detaylı ve tek bir satırda özetlenemeyecek kadar karmaşık bir konu. Zaten sırf bu yüzden Paris'te Ulaşım konusunda yirmiden fazla yazı yazdım :) Haftalık Navigo'nun tanımlarına uyan biri 1 hafta boyunca 22,15€+5€ kart parası ile 1-5 zone arasında sınırsız gezebilir. Buna havaalanı ulaşımı, Disneyland, Versailles Şatosu gibi uzak bölgeler de dahildir.
İkinci düzeltme ise Montmartre Tepesi ile ilgili. Oraya çıkan ulaşım aracı teleferik değil füniküler, keşke teleferik de olsaydı, Paris'i o yolculuk boyunca havadan izlemek çok keyifli olurdu.
Özetle aydınlatıcı ve keyfili bir yazı olmuş, kutlarım.
Yolunuzun yeniden Paris'e düşmesi dileğiyle.
Mutlu günler.
Okuyup değerlendirdiğiniz için çok ama çok teşekkür ederim, ben 50€ derken 5 günlük/1 haftalık sınırsız pass card'lardan bahsediyordum aynen. Benim gittiğim dönem en azından hatırladığım kadarıyla o tarz bir fiyat söylemişlerdi biz de 4 gün kalacağımız için pas geçmiştik. Sizin söylediğiniz de çok mantıklı bir tercih olacaktır, bloğunuzu belirterek yazıya eklememde bir sakınca yoktur umarım? :) Füniküler konusu tamamen dikkat hatası olmuş hemen değiştiriyorum :O Çok teşekkürler tekrardan yorumunuz için, size de mutlu günler!
SilParis Pass türü kartlar hem ulaşım hem de bazı müzelere ücretsiz giriş sağladığı için onun da avantajı farklı tabii. Navigo sadece ulaşım açısından büyük avantaj sağlıyor.
SilWeb adresimi belirtirseniz elbette mutlu olurum; gerek bloglarımızda gerek sosyal medya hesaplarımızda bizler böyle böyle jestlerle birbirimize destek olabiliriz zaten. Çok teşekkür ederim.